Kurban Bayramı vahşetini, bir demagoji yöntemi olan “siz et yemiyor musunuz?” benzeri söylemlerle savunmaya çalışanlara, bunun neden “vahşet” olduğunu, neden ideolojik ve görsel şiddet olduğunu, neden bizi rahatsız ettiğini ve olayın altında yatan sorunların “et yemek”le neden ilgisi olmadığını çeşitli şekillerde anlattık, anlatmaya da devam ediyoruz. Aşağıda okuyacağınız yazı, kısa süre önce duyurusunu yaptığımız ve benim de bünyesinde bulunduğum Özgür Düşünce Hareketi olarak kaleme aldığımız konuyla ilgili ortak metindir.
Resim: M. Chagall (1966) İsmail'in Kurban Edilişi
KURBAN KİM?
Bir Kurban Bayramı daha, klasikleşen vahşet görüntüleri ve beyin yıkamaya varan dini söylemleriyle geldi çattı. Yoksullarla dayanışmak, birlik ve beraberliği güçlendirmek maskesi ardına saklanan bu bayramda, bizler gözümüzün önündeki kurban(lık)lardan fazlasına dikkat çekmek istiyoruz.
Öncelikle bu bayramda her birimiz şiddetin kurbanlarıyız. Çocuklar (özellikle de çocuklar) ve biz yetişkinler, bu kutsallık şemsiyesi altında şölensel bir hayvan katliamının, şiddetin, ölümün ve öldürmenin normalleştirilmesine tanık oluyoruz. Yakalanmaya çalışılırken yerlerde sürüklenen, beceriksizce kesilirken can çekişen hayvanlar, sokaklarda oluk oluk akan kan sadece günlük hayatlarımızdaki şiddetin bir yansıması değil, adeta onu pekiştiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik din kaynaklı şiddete uygulanan toplumsal çifte standartı da gözler önüne seriyor. Tüm bunların kutsal bir varlık, ibadet ve inanç gibi “iyi” amaçlar uğruna yapılabileceği mesajını ise daha da elem verici buluyoruz.
Dikkat çekmek istediğimiz bir diğer nokta ise, hayvanların var olma amaçları bize hizmet etmek olan önemsiz nesneler, insanınsa doğanın efendisi gibi görüldüğü anlayışın Kurban Bayramı pratikleriyle içselleştirilmesi. Bu mantığa göre; onbinlerce hayvan kırdan şehre göç ettiriliyor, vardıkları noktada üst üste alt alta bekletiliyor, “dini usüllere uygun” pazarlıklar sonucunda satılıyor (ayrıca, hayvanın fiyatı arttıkça sevabı da artıyor), inşaata taşınan işçilerden biraz daha iyi koşullarda (gerçi, ekmek parası baskısının şiddetiyle “zorunlu gönüllü” olarak değil doğrudan fiziksel şiddet yoluyla) sahiplerine götürülüyor, burada ay takviminin belirli bir gününe kadar görevini bekliyor, ve nihayetinde İbrahim’in oğlu için dublörlük ederek “yaratılış amacı”na ulaşıyor. Oysa bizler hayvanların insanlar için yaratıldığı sanısını değil, dünyadaki her şeyin bir bütün olarak birlikte var olduğu bilgisini benimsiyoruz.
Bu öyle bir süreç ki et, gıda, insani yardım, dayanışma vb. olgular konu dışı hale geliyor, geriye sadece hayvanlara yönelik fiziksel ve insanlara yönelik ideolojik şiddet kalıyor; hayvan canıyla beraber insan aklı da kurban ediliyor. Sadece Kurban Bayramı’na özel olmasa da, bir otoriteye bağlılık, bu bağlılık doğrultusunda koşulsuz itaat ve adanmışlığın gösterilmesi uğruna daimi olarak bir şeylerin (bir hayvan, bir evlat, bir hayat, bir ömür dolusu emek) sunulması gerekliliğinin Kurban Bayramı vesilesiyle güçlü bir şekilde vurgulandığını görmek bizleri “kurban kim?” sorusunu sormaya itiyor.
Bizler Özgür Düşünce Hareketi olarak bu bayramın görünen, görünmeyen kurbanlarının farkındayız. Sizleri de bu kurban(lık) düzenini reddetmeye çağırıyoruz.
Özgür Düşünce Hareketi – 24 Ekim 2012