Ara Form?
Öncelikle evrim karşıtlarının, evrim hakkında bilgisi olmayan insanların kafasını karıştırmak için kasıtlı olarak kullandığı "ara form" veya "kayıp halka" gibi kelimelerle ifade edilen kavram kargaşasından kurtulalım. Biyoloji biliminde "ara form" diye bir kavram aslında yoktur. Birkaç istisna dışında, bugün yaşayan "modern" canlıların neredeyse hiçbiri bundan 65 milyon yıl önce dünyada yoktu. Bugün yaşayan hiçbir canlı türü, bugün yaşayan başka bir canlı türünden evrimleşmedi; her canlı kendisinden milyonlarca yıl önce yaşamış ortak bir atadan evrim geçirerek bugünkü durumuna ulaştı. Daha fazla bilgi için bkz. Gezegenimizdeki yaşamın tarihçesi.
"Ara form" yerine "sudan karaya geçiş formu" veya "sürüngenden memeliye geçiş formu" demek daha uygun olur. Dolayısıyla bu tanıma göre aslında tüm hayvanlar birer "ara form" örneğidir, çünkü her biri kendisinden önce tükenmiş olan başka bir türden köken almıştır. Bu uzun evrim süreci, başta doğal seçilim olmak üzere çeşitli evrim mekanizmaları yoluyla kademeli olarak kazanılan özelliklerin kuşaklar boyunca birikmesiyle gerçekleşir. O halde bugün yaşayan bir kertenkele, bugün yaşayan bir balıktan evrimleşmemiştir. Buna biz insanlar da dahiliz; ancak bu yazıda insanın evrimi konusuna girmeyeceğiz. Bkz. Evrim devam ediyorsa neden dünyada hala maymunlar var? Şempanzelerle en yakın ortak atamız olan Hominini bundan 7-10 milyon yıl önce yaşamıştır; bundan yaklaşık 5,4-6,3 milyon yıl önce de şempanze cinsi (Pan) ile bizim cinsimiz (Homo) birbirinden ayrılmıştır. Bkz. İnsanın evrimi.
Konuya, Richard Dawkins'in "Yeryüzündeki En Büyük Gösteri" isimli kitabından bir alıntıyla başlamak yerinde olur:
"Yaratılışçılar, fosil kayıtlarını pek severler, çünkü birbirlerine sürekli 'fosil kayıtlarında birsürü boşluk var' mantrasını tekrar tekrar söylemeleri öğütlenmiştir. 'Bana ara formları göster!' derler. Bu 'boşlukların' evrimciler için utanç kaynağı olduğunu çok ama çok büyük bir keyifle hayal ederler. Bırakın elimizde halihazırda inanılmaz sayıda bulunan ve evrimsel tarihi belgeleyen (üstelik aralarında harikulade ara formların bulunduğu) fosilleri, aslına bakılırsa, herhangi bir fosili bulabildiğimiz için bile şanslıyız. ...Kazabileceğimiz zengin fosil madenlerine sahip olmamız tam anlamıyla bir ikramiye ve her geçen gün daha da fazla fosil keşfediliyor...Fakat elbette herşeye rağmen boşluklar var ve yaradılışçılar o boşluklara hastalıklı bir sevgi duyuyor...Fosil kayıtlarında neden bir maybağa yok? Eh, çünkü elbette maymunlar kurbağalardan gelmiyor. Aklı başında hiçbir evrimci şimdiye kadar böyle birşeyi veya tavukların timsahtan geldiğini söylemedi. Maymunlar ve kurbağaların, hiçbirine benzemeyen bir ortak atası var. Milyonlarca tür hayvanın her biri diğeriyle ortak bir ataya sahip. Eğer evrimi kavrayışınız bir maybağa ya da timsavuk görmemiz gerektiğini düşünecek kadar çarpıksa, köpekomatezlerin ve filpanzelerin olmamasını da çılgıncasına ironik buluyor olmalısınız....günümüzdeki hiçbir tür diğer bir çağdaş türden türemedi (yakın zamandaki türleşmeleri saymazsak)."
Evrim devam etmektedir. Bunu şu anda yaşayan canlılarda gözlemleyemiyor oluşumuzun tek nedeni, evrimin bu canlılarda çok yavaş işlemesidir; ama evrim geçirdiğini günler, aylar veya yıllar içinde gözlemlediğimiz canlılar da vardır. Örneğin antibiyotiklere direnç geliştiren bakteriler, sıtma virüsü, HIV virüsü, zehirlere direnç geliştiren sıçanlar, Drosophila sinekleri, naylon yiyen bakteriler ve daha nicesi. Ayrıca bkz. Evrim'i Deneyle Gözlemek ve Öğrenmek İsteyenlere: Lenski Deneyi. Dikkat ederseniz, canlının yaşam döngüsü kısaldıkça evrim hızı da artmaktadır. Bir bakterinin ömrüyle bir filin ömrü aynı olmadığına göre, bakteride bu sürecin laboratuvar ortamında bile günler içinde gözlenebilir oluşu normaldir. Bkz. Evrimde yanlış anlaşılan hız problemi. Bundan 60 milyon yıl sonrasını şimdiden görme şansımız olmadığına göre, tek yapabileceğimiz geçmişe, yani yüz milyonlarca yıllık bilimsel kanıtlara, özellikle de fosillere ve genom dizilimlerine bakmaktır.
Evrim karşıtlarının beklenti içinde oldukları timsah kafalı at, inek vücutlu tilki, yılan derili fil gibi canlıların keşfedilmemiş olması gayet doğaldır; bu beklenti, evrim gerçeğini tam kavramamış olmaktan ve hatalı bilgilenmeden kaynaklanır. Bize akıl dışı gelse de, evrim inkarcıları hiçbir kanıtı ve dayanağı olmayan argümanlarını sürdürmeye devam ediyorlar ve doğrusunu öğrenmeye de niyetleri yok gibi. Çünkü öğrenirlerse evrim gerçeğini kabul etmek zorunda kalacaklar; bu da onların bilimle çelişen kişisel inançlarına ters düşecek. İstediğiniz kadar anlatın: Sudan karaya geçiş, karadan tekrar suya dönüş veya sürüngenden kuşa, amfibiden sürüngene, sürüngenden memeliye vs geçiş üzerine binlerce örnek verseniz bile hepsine bir kılıf uydurup kabul etmemekte direneceklerdir. Hep daha absürt, daha fantastik kanıtlar isterler nedense.
Buradan itibaren verilen örnekler, bu ucube canlılardan yalnızca birkaçıdır. “Ara form” veya yaratılışçıların kullanmayı çok sevdiği tabirle "kayıp halka" örneklerine ait öyle çok fosil var ki burada hepsini ele almamız mümkün değil; ama incelemek isteyenler için yazının sonuna onların da bir listesini ekledim. Aşağıdaki videoda, geçiş türleri hakkında ön bilgi verilmektedir:
Archaeopteryx:
148-150 milyon yıl önce yaşamış ve Darwin'in "Türlerin Kökeni"nin yayınlanmasından 2 yıl sonra bulunmuş olan (1861), dinozorlarla kuşlar arasında yer alan bir canlı türüdür. Türe ait toplam 11 tane fosil bulunmuştur. Küçük theropod dinozorlarla, kuşlarla olduğundan daha fazla ortak özelliği olmasına rağmen evrim karşıtları tarafından ısrarla nesli tükenmiş bir kuş olarak algılanmaktadır. Dinozorlara benzer keskin dişleri, 3 tırnaklı pençeleri, uzun kemikli bir kuyruğu, öldürücü pençe adı da verilen ikinci ayak parmağı ve birçok başka iskeletsel benzerlikleri vardır. Ama bunun yanında uçuş tüyleri de vardır, bu nedenle kuş ile dinozor arası bir canlıdır.
Tüylerin evrimiyle ilgili bilgi almak için tıklayın.
Resim: Archaeopteryx
Resim: Solda Archaeopteryx kuyruğu; sağda modern kuş kuyruğu görülmektedir.
Resim: Archaeopteryx (fosilden canlandırma)
Resim: Bulunan ilk Archaeopteryx tüyü
Nature'ın 2010 Mayıs sayısında yayımlanan bir makalede, Archaeopteryx'in fosilleşmiş kanatlarında bazı kimyasal maddelerden izler bulunduğu bildirildi. Uzmanlar bu maddelerin varlığının, dinozorlarla kuşlar arasındaki evrimsel bağa yeni bir kanıt oluşturduğu kanısında. PNAS'te yayımlanan araştırmaya göre, Amerikalı ve İngiliz paleontologlar 19. yüzyılda ortaya çıkarılan 150 milyon yıllık bir Archaepteryx fosilinde kimyasal maddelerin izlerine rastladı. Paleontologlar, bu ilkel kuş-sürüngenin fosilleşmiş kemiklerinde çinko, bakır ve modern kuşların kanatlarında bulunan az miktarda fosfor ve kükürt tespit etti. Bilim insanları, fosfor ve kükürdün kuşların sağlığı için gerekli olduğunu, çinko ve bakırın da kuşların besinlerinin içinde yer aldığını belirtiyor. Bu maddelerin Archaeopteryx fosilinde bulunmasının, bu ilkel kuş ile dinozorlar arasındaki evrimsel bağı kanıtladığı ifade ediliyor. Fosilin ABD'nin California eyaletindeki Stanford Üniversitesinde X ışınlarına tabi tutulduğunu söyleyen ve araştırmayı kaleme alan Dr. Roy Wogelius, "Bugüne kadar hep kuşlarla dinozorlar arasındaki fiziksel bağdan söz ediyorduk, şimdi de aralarında kimyasal bağ bulduk." diyor.
Resim: Kanatların evrimi ve dinozorlardan kuşlara uzanan evrim süreci
Odontochelys semitestacea:
Çin’de bulunan 220 milyon yıllık sucul bir kaplumbağadır. Ancak günümüz kaplumbağalarının aksine dişleri vardır, kaburgaları düz ve geniştir, kuyruğu çok daha uzundur ancak hepsinden ilginci yarım kabuğu vardır; karnı plastron adı verilen ve modern deniz kaplumbağalarınınkine benzeyen bir kabukla kaplıdır. Fakat kabuğun karapaks adı verilen sırt kısmından yoksundur. Yani yarım kabuklu bir kaplumbağadır ve mükemmel bir 'ara form' örneğidir.
Resim: Odontochelys, fosilden canlandırma
Resim: Odontochelys, fosilden canlandırma
Resim: Odontochelys fosilleri
Tiktaalik roseae:
Resim: Tiktaalik roseae, fosilden canlandırma
Resim: Tiktaalik roseae fosili
375 milyon yıl önce yaşamış, ilk fosil 2004'te Kanada'da bulunmuştur. Balıktan kara canlısına, yani tetrapod (4 ayaklı) canlılara geçişi temsil eden örneklerden biridir. Tiktaalik hem ilkel balıklarla hem de ilk tetrapodlarla ortak özellikler taşır. İlk bakışta, balıklarla ortak özellikleri dikkat çeker: Yüzgeçler, solungaçlar, pullar gibi. Ama kafası tıpkı timsahlarınki gibi yassıdır ve gözleri kafasının üzerindedir, omuzları kafatasına bağlı değildir, böylece boynunu çevirebilir, ki bu da balıklarda olmayan bir özelliktir. Suda bulunduğu süre içerisinde tıpkı bir balık gibi solungaçlarını kullanmıştır. İlk tetrapodlarda görülen ve karada solumaya yardımcı olup vücudu desteklemeye yarayan kaburga yapısından, ilkel akciğerlere sahip olduğu anlaşılmıştır.
Tiktaalik'in karada yürüyüp yürüyemediğine dair farklı görüşler olsa da, genel kabul gören görüş; bir amfibiyen gibi yürüyemediği, hayatını daha çok sığ sularda geçirdiği, zaman zaman da ön uzuvlarıyla karaya sürünerek çıkıp, avlanıp, suya geri döndüğü yönündedir. Bu canlının ilk fosilini bulan Neil Shubin'in kitabı İçimizdeki Balık, bu son derece önemli keşfi anlatıyor. İçimizdeki Balık kitap incelemesini okumak ve aynı isimli belgeseli izlemek için tıklayın.
Resim: Sudan karaya geçiş (aşağıdan yukarıya doğru): Eusthenopteron, Panderichthys, Tiktaalik, Acanthostega, Ichthyostega, Pederpes
Ambulocetus:
Resim: Ambulocetus (fosil ve fosilden canlandırma)
"Yürüyen balina" da denilen Ambulocetus, balina evriminde önemli bir canlı türüdür. 49-50 milyon yıl önce yaşamıştır. Balinaların, kara canlılarından evrildiğine dair bir kanıttır. Sudan karaya geçen, daha sonra tekrar suya dönen hayvan türlerine bir örnektir ve modern balinaların atasıdır. 3 metrelik bir memeli timsaha benzetilebilecek olan bu canlı, arka ayakları karada yürümektense yüzmeye daha elverişli olduğu için açıkça bir amfibiyendi. Tıpkı balinalar gibi sırtını dikine hareket ettirerek yüzerdi. Dişlerinden yapılan kimyasal çalışmalara göre tatl�� ve tuzlu su arasında geçiş yapabilme özelliği vardı. Dış kulağa sahip değildi, karada avını bulmak için kafasını yere dayıyor olabilirdi. Bilim adamları Ambulocetus’u ilkel bir balina olarak kabul eder çünkü onlarla aynı sucul adaptasyonlara sahiptir: Suyun altında yutkunmasına yarayan bir burnu ve su altında işitmeye yarayan, balinalarınkine benzer periyotik kemikleri vardır. Ayrıca dişleri de ilkel cetaceanlara (deniz memelileri) benzer. Ayrıca balina evriminde şu türler de sayılmalıdır: Indohyus, Basilosaurus, Dorudon, Zeuglodon.
Resim: Ambulocetus
Anchiornis huxleyi:
Bilinen en eski tüylü dinozordur. Çin’de bulunan ufak, dört kanatlı ve eksiksiz dinozor fosili 155 milyon yıllıktır. A. huxleyi, "terapodlar" olarak adlandırılan ve kuşlarla akraba oldukları düşünülen familya içinde yer almıştır.
Resim: Anchiornis huxleyi, fosilden canlandırma
A. huxleyi'nin özellikle ayak civarının bol tüylü oluşu, evrime yeni bakış açısı getirmiştir. Araştırmacılara göre, ön ve arka ayakların alt kısımlarıyla kuyruktaki tüyler, dört kanat ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Ancak büyük tüyler, sonraki kuş evrimi sırasında daha da büyürken, arka kanatların tüyleri küçülüp kaybolur. Fosildeki tüye rengini veren melanozom pigmentlerinin incelenmesi sonucunda, bütün hayat döngüsü boyunca bu canlının aldığı renkler ortaya çıkarılabildi ve böylece, Anchiornis huxleyi, aynı zamanda rengini kesin olarak belirleyebildiğimiz ilk mezozoik dinozor örneği de olmuş oldu. Dinozorlardan kuşa evrim konusunda önemli bir buluştur, aynı zamanda tüyün evrimine dair de oldukça önemli veriler sağlamıştır.
Resim: Anchiornis huxleyi fosili
Yazının başında da belirttiğim gibi, bütün fosiller aslında bir geçiş formudur; her biri kademeli ve birikimli evrimin kanıtıdır. Aşağıda, bazı geçiş türlerinin isimleri verilmiştir:
Balıktan amfibiye geçiş:
Paleoniscoids, Osteolepis, Acanthostega, Ichthyostega, Eusthenopteron, Tiktaalik, Sterropterygion, Panderichthys, Eryops, Elpistostege, Obruchevichthys, Hynerpeton, Tulerpeton, Labyrinthodonts, Akciğerli balık
Amfibiden sürüngene geçiş:
Proterogyrinus, Limnoscelis, Tseajaia, Solenodonsaurus, Hylonomus,
Paleothyris, Seymouria vs. Ayrıca bkz. Amfibiler ve sürüngenler arasında boşluklar yok mudur?
Sürüngenden memeliye geçiş:
Paleothyris, Protoclepsydrops haplous, Clepsydrops, Archaeothyris, Varanops, Haptodus, Dimetrodon, Sphenacodon, Biarmosuchia, Procynosuchus, Dvinia, Thrinaxodon, Cynognathus, Diademodon, Probelesodon, Probainognathus, Exaeretodon, Oligokyphus, Kayentatherium, Pachygenelus, Diarthrognathus, Adelobasileus cromptoni, Sinoconodon, Kuehneotherium, Morganucodon, Eozostrodon, Morganucodon, Haldanodon, Peramus, Endotherium, Kielantherium, Aegialodon, Steropodon galmani, Vincelestes neuquenianus, Pariadens kirklandi, Kennalestes, Asioryctes, Cimolestes, Procerberus, Gypsonictops vs. Ayrıca bkz. Sürüngenler ve memeliler arasında boşluk yok mudur?
Dinozordan kuşa geçiş:
Allosaurus, Coelophysis, Compsognathus, Eoraptor, Epidendrosaurus, Herrerasaurus, Ceratosaurus, Allosaurus, Compsognathus, Sinosauropteryx, Protarchaeopteryx, Caudipteryx, Velociraptor, Deinonychus, Oviraptor, Sinovenator, Beipiaosaurus, Lisboasaurus, Sinornithosaurus, Microraptor, Archaeopteryx, Rahonavis, Confuciusornis, Sinornis, Patagopteryx, Ambiortus, Hesperornis, Apsaravis, Ichthyornis, Columba vs. Ayrıca bkz. Dinozorlarla ilgili bilimdışı iddialar
Bundan sonra göreceğimiz örnekler, günümüzde bazıları tükenme tehlikesi altında bulunan veya yakın zamanda tükenmiş olan canlılardır. Dolayısıyla hepsi bugün yaşayan her canlı gibi birer geçiş formudur. Onları buraya dahil etmemin bir nedeni, doğada ille de ucube canlılar görmek isteyen evrim karşıtlarını bilgilendirmek. Bir diğer nedeni de, doğanın ve gezegenimizi paylaştığımız diğer canlıların değerini hatırlatarak, bizim de parçası olduğumuz doğaya daha saygılı olma çağrısında bulunmak. İnsanın tüketim alışkanlıkları, kontrolsüz nüfus artışı vb nedenlerden doğan duyarsızlık bu şekilde devam ettiği takdirde, bu canlılar ve daha nicesi belki 100 yıl sonra yok. Bu konulara parmak basan, keyifli ve bilgiendirici bir kitap önerisi: Charles Darwin Kaya Midyesi ve David Bowie Örümcegi
Resim: Ağaç kangurusu
Ağaç kangruları bugünkü kanguru ve valabilere benzeyen bir canlıdan evrilmiştir. Yerde yaşamaya elverişli pek çok standart makropod özelliği taşırken (dev arka bacaklar ve uzun ayaklar), ağaçta denge sağlamak amacıyla uzun bir kuyruk ve tırmanış için güçlü ön ayaklar, bunların altında tutunmaya yarayan lastiksi-yapışkan ayak tabanı geliştirmişlerdir.
Resim: Ajolote (ayaklı yılanlar)
Ajolote hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayın.
Resim: "Yürüyen balık" lakabıyla ünlenen akciğerli balık
Akciğerli balığın yürürken çekilen videosunu izlemek için tıklayın.
Resim: Ateş karıncası
Resim: Axolotl; Ambystoma mexicanum (evcil)
Resim: Axolotl (doğada)
Bir semender türü olan Axolotl’ın larvaları başkalaşım (metamorfoz) geçiremedikleri içi erişkin bireyler sucul ve solungaçlıdır; ancak yapay seçilimle akciğer geliştirme yetenekleri vardır.
Resim: Kurbağa balıkları (Antennariidae)
Antennariidae familyasına ait türler, Akdeniz hariç tüm tropikal ve subtropilakal denizlerde yaşarlar.
Resim: Cırboğa
Resim: Okapi
Resim: Ornitorenk, platipus veya gagalı memeli
Resim: Mor kurbağa (2003 yılında keşfedilmiş bir tür)
Resim: Kırmızı dudaklı yarasa balığı; Ogcocephalus darwini
Kırmızı dudaklı yarasa balığı, Galapagos adalarında denizin 30 metre ve daha derinlerinde yaşayan tuhaf görünümlü bir balıktır. İyi bir yüzücü değildir ve denizin dibinde yürümek için göğüs yüzgeçlerini kullanır. Daha detaylı bilgi almak ve videosunu izlemek için tıklayın.
Resim: Kuagga
Kuagga'nın nesli tükenmiştir. Bu fotoğraf 1870'de Londra Hayvanat Bahçesinde çekilmiştir.
Resim: Saiga
Resim: Yumuşak kabuklu kaplumbağa; Trionychidae familyasına ait bir tür
Resim: Böğ; Solifugae takımına ait bir tür
Türkiye'nin güneydoğusunda ve Irak dolaylarında sıkça rastlanan ve Sarıkız ismiyle de bilinen böğler veya böğüler, mükemmel bir "ara form" örneğidir. Akreple örümcek karışımı bir canlıya benzeyen böğlerin bugüne kadar 1000'den fazla türü tanımlanmıştır. 10 bacaklı gibi görünse de öndeki uzantı çifti aslında dokunaçlarıdır. Yani her örümcek gibi 8 bacağı vardır, fakat örümcek ve akreplerle farklı bir taksonomik takımda yer alır. Hakkında anlatılan birçok hurafeye rağmen, bu hayvanın vücudunda zehir salgılayan herhangi bir bez bulunmaz, yani zehirli değildir. Bkz. Doğada dengeleri sarsan silah: ZEHİR
Resim: Tapir
Resim: Transparan kafalı balık, Macropinna microstoma
Fıçıgözlüler (Opisthoproctidae) familyasına ait olan bu balıkların gözleri, tıpkı diğer canlılarınki gibi, bulunduğu ortama "olabildiğince" uyum sağlamıştır. Okyanusların 600-800 metre derinliklerinde yaşarlar. 1939 yılından beri varlığı bilinen, ama ancak 2004 yılında fotoğrafı çekilebilen bu balık hala incelenmektedir. Transparan kafalı balık hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayın.
Resim: Triops
"Yaşayan fosil" olarak kabul edilen ufak bir kabuklu cinsidir. Günümüzde varlığını sürdüren Triops türlerinin fosil kayıtları 300 milyon yıl öncesine uzanır. Timsahlar, hamam böcekleri, köpek balıkları ve Triops gibi canlılar kendi besin zincirlerinin en üst basamağında olduklarından, son birkaç milyon yılda sabit çevre koşullarından evrimsel bir baskıya maruz kalmamıştır. Ayrıca avlanmak konusunda kapsamlı uyarlanımlar geçirmiş, cinsel seçilim bakımından ciddi bir baskıya maruz kalmamış ve dolayısıyla diğer canlılara kıyasla daha az değişmişlerdir. Avcı baskısı ve ortam koşullarına uyum hakkında bilgi almak için bkz. Lepistes deneyi ve evrim. Bu canlıların daha az değişmiş olması, evrim kuramını ne çürütür ne de zayıflatır. Bilakis, evrimsel kuramların bilimsel gücünü ortaya koyar. Canlıların türleşme ve farklılaşma hızlarını arttıran faktörler, evrim hızını etkiler. Lakin ister yavaş ister hızlı olsun, her canlı evrim geçirir ve geçirmektedir. Uzun lafın kısası, hiç değişmeyen canlı YOKTUR.
Son olarak, evrim ve genel anlamda bilim alanında (fosil kayıtlarında mesela) inanılmaz büyük yanlışlar ve taraflı yorumlar var. Kısacası bilimsel olmayan, kimin yazdığı belli olmayan, ilgili alandan bir bilim insanının referansı veya bilimsel kanıtlar ile desteklenmeyen, isminin önünde Dr. olduğu için kendisini biyoloji alanında uzman gibi gösteren kişilerin sitelerine güvenmeyin. Mümkün olduğunca bilimsel sitelerden yapmaya çalışın araştırmalarınızı. Bilim insanı olmayabilirsiniz, ama unutmayın ki dünyanın öküzün boynuzları üzerinde durmadığını bilmek için bilim insanı olmaya gerek yok. Evrim gerçeğini körlemesine inkar etmek, böylesi köhne bir düşünceyi ısrarla savunmaktan farksızdır. Bu durumlara kendinizi düşürmemeniz ve bilgilenmeniz dileğiyle.