MTA Tabiat Tarihi ve Madencilik Müzesi

   MTA Tabiat Tarihi ve Madencilik Müzesi kapılarını ziyaretçilerine açtı! Altı yıldır Darwin'in evrim teorisini açıklayan tabloyu sergilediği için kapalı tutulduğu düşünülen müze, bu uzun aradan sonra nihayet müze görevini yerine getirecek. Müzenin Paleontoloji Birim Yöneticisi'nden yapılan açıklamaya göre, binada meydana gelen ciddi hasarlar nedeniyle müzenin kapalı olduğunu, hükümetin bilim ya da evrim konusundaki görüşlerinin kendilerini hiç etkilemediğini öğrendim. Bu yazımda bu güzel müzeyi kısaca tanıtmayı, böylece insanların ülkemizde sayısı çok az olan bu tür müzelere ziyaretlerinin artmasında bir katkım olmasını umuyorum. 

   Tavsiye: Müzeyi gezmeden önce veya hiç değilse gezdikten sonra, yaşamın evrimiyle ilgili bilgi almanız faydalı olacaktır. Konuya şu yazı dizisiyle başlayabilir veya bilgilerinizi tazeleyebilirsiniz. 

* Güncelleme (25.01.2012) Müzeyle ilgili kötü haber ve içler acısı durum! (okumak için tıklayın)

** Güncelleme (21.05.2016): Müzede insanın evrimine ayılmış olan köşe yine "tadilat" nedeniyle kaldırıldı. Bilime sahip çıkmak için tıklayın.

*** Fotoğraflar tarafıma aittir. İzinsiz kullanılmaması rica edilir.

 

   Tabiat Tarihi ve Madencilik Müzesi 1935 yılında Atatürk'ün isteğiyle kuruldu. Kapanmadan önce yılda 300 bin kişinin ziyaret ettiği müzede ay taşı, yıldırım taşı ve göktaşı numunelerinin yanı sıra omurgasız ve omurgalılara, memelilere ve primatlardan modern insana geçiş sürecine ait örnekler, 140 milyon yıl önce yaşamış olan etobur dinozor Allosaurus fosili, 15 milyon yılı aşkın yaşlı mastodont fosili, Kahramanmaraş'ta bulunan ve MÖ 1500 yıllarında tarihlenen bir fil iskeleti ve karaya vuran güncel uzun balina iskeleti de bulunuyor. Üzer, arşivlerinde 120 bin materyal bulunduğunu, bunun 5 binini sergilediklerini de sözlerine ekledi. Türkiye’nin tek, dünyanın ise önemli tabiat tarihi müzelerinden biri olarak gösterilen müzede 5 bini aşkın materyal sergileniyor. 

 

Fotoğraf: Yaşam (Evrim) Ağacı; ortak atadan başlayarak evrim sürecinde canlı gruplarının dallanmasını gösteren tablo 1. katta bulunuyor.

Fotoğraf: ABD'den satın alınmış olan etobur bir dinozorun (Allosaurus) fosil iskelet mulajı 1. katta sergileniyor. 

Fotoğraf: Müzenin giriş katı, Dünya'nın oluşumu, göktaşları ve güneş sistemimizle ilgili bilgilerin verildiği bölüme ayrılmış ve maketlerle renklendirilmiştir. Ayrıca görme engelliler için hazırlanmış bir bölüm de bu katta bulunmaktadır. 

Fotoğraf: Yine giriş katında, 1972 yılında Aya giden bir Amerikalı jeolog-astronot tarafından getirilen aytaşı ile en büyüğü 1989 yılında Sivas/Yıldızeli - Şeyh Halil köyüne düşmüş olan irili ufaklı göktaşları sergilenmektedir. 

Fotoğraf: Diğer gezegenlerde ve ayda kaç kilo geldiğinizi merak ediyorsanız, uzay terazisine çıkmanız yeterli.

   Müzede, görme engelli vatandaşlar için hazırlanmış olan bölüm de giriş katında yer alıyor. Braille alfabesiyle yazılmış fosil örnekleri mevcut, ancak bazılarının camekan içinde olması ilk başta eleştirilerime sebep olmuş olsa da ("Görme engelliler, kilit altındaki yazılara dokunamayacağı için okuyamayacaklar" diyerek), yine müze yönetiminden yapılan açıklamaya göre bu bölümlerin güvenlik açısından kilitli tutulduğunu, görme engelli vatandaşların ziyareti halinde açıldığını öğrendim.

Fotoğraf: Dev bir Ammonit

   Ammonitlerden günümüze ulaşan tek iz, kayalar­la kaynaşarak fosilleşmiş (taşlaşmış) olan sert kabuklarıdır.Ammonitlerin fosilleşmiş kalıntıları jeolog­lar açısından son derece önemlidir çünkü jeologlar inceledikleri bir kayaç katmanının yaşını saptayabilmek için bu kalıntılardan yararlanırlar.Yeryüzündeki varlıkları 180 milyon yılı aşan ammonitler bu süre içinde bütün canlılar gibi evrim geçirdiler; kabukla­rının biçimi ve yapısı sürekli değişti. Bu nedenle, değişik cinsten ammonit­lerin kabukları arasında büyük farklılıklar vardır Örneğin Arnioceras cinsinin üyelerin­de, kabuğun içindeki odacıklar basit bölme­lerle birbirinden ayrılmıştır. Phylloceras cin­sinden ammonitlerde ise odacıkları ayıran bölmeler çok karmaşıktır. Bu farklılıklar jeo­logların yüzlerce ammonit türünü ayırt ede­rek tanımlayabilmesine olanak sağlar. 

Fotoğraf: Trilobitler

   Trilobitler 526 milyon yıl öncesinden bir Kambriyen Dönemi canlısıdır. Denizlerde neredeyse 270 milyon yıl boyunca başarılı bir şekilde hüküm sürmüşlerdir.  

Fotoğraf: Müzenin belki de en önemli kısımlarından biri: insanın evrimi (1. katta)

   Primatların sınıflandırıldığı ve bilinen tüm hominid türlerinin kafataslarıyla bilikte sergilendikleri bu bölümde, evrimin kendi türümüzde nasıl işlediğine tanık oluyoruz. 

Fotoğraf: Kars'ta bulunan Kurbanağa Mağarası'ndan bir kaya resmi

 

   Jeolojik dönemlere ilişkin Dünyanın oluşumundan başlayan resimli anlatımlar, giriş katıyla 1. kat arasındaki bölümde müzenin duvarlarını süslüyor.

 

   Bütün yaşamın Kambriyen döneminde ortaya çıktığını savunur yaratılışçılar. Bugün bildiğimiz bütün canlıların Kambriyen Döneminde bir anda yaratılıp, hiçbir evrim ve değişiklik olmaksızın da günümüze kadar geldiğine inanırlar. Bunu diyenlerin, Kambriyen'den bir önceki dönem olan Proterozoyik Dönemi incelemelerini öneriyorum. 

 

Fotoğraf: Bir mastodonun savunma dişi

   Mastodonlar, soyu tükenmiş dev canlılardan biridir. Mammutidae familyasına mensup olan mastodonlar, günümüz fillerinin atasıdır. 

Fotoğraf: Kahramanmaraş/Gavur Gölü bataklığında bulunan ve MÖ 1000. yılın ikinci yarısında yaşamış olan Maraş filinin (Elephas indicus) orijinal iskelet montesi (sağda) 

Fotoğraf: Bir mamutun yanak dişi 

Fotoğraf: Bir T-Rex kafatası (gerçek fosilden mulaj-alçı kalıp yöntemiyle yapılmıştır). 

Fotoğraf: Atların evrimi 

   Müzenin 1. katında ayrıca, Anadolu'da şu anda yaşayan veya yaşamış olup da nesli tükenmiş olan günümüz doğal yaşamına ait canlı örnekleri de renkli bir şekilde sınıflandırılarak sergilenmiş. Doğal yaşam ortamlarının arka fon olarak uygulanma tekniğini de özellikle başarılı buldum. 

Fotoğraf: İzmir yalıçapkını (Halcyon smyrnensis)

 

Fotoğraf: Anadolu parsı, Ortadoğu ve Batı Asya'da yaygın olan İran leoparının (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'da 1980'lere kadar yaşamış olan bir ırkıdır. Son bireyin 1974'de Beypazarı'nda vurulduğu kabul edilmektedir. 

   Müzenin 2. ve son katı, mineralojik/petrografik örneklere ayrılmış ve 3300'den fazla örnek uluslararası standartlara uygun bir şekilde sistematik olarak sergileniyor. 

 

    Herkesin gidip görmesini, hatta elinde defter ve kalemle giderek not almasını tavsiye ederim. Bilimi çarpıtmadan anlatan müzelerin, hepimizin desteğine ve ilgisine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ama bizim onlara daha çok ihtiyacımız var kuşkusuz. Ben şahsen bir kez daha, hatta birkaç kez daha gitmeyi planlıyorum. Müzenin yapımında emeği geçen herkesi canı gönülden kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Müzeye girişlerde şu anda ücret alınmıyor. Müzenin web sitesi

Şunlar da ilginizi çekebilir:

Yorumlar (1) -

Yorum ekle