2006 yılında çekilen İslam: Batının Bilmesi Gerekenler [Islam: What The West Needs To Know] isimli bu belgeselde, İslam’ın özellikle savaş eğilimini tetikleyen cihad ve şehitlik kavramlarıyla bunlara bağlı olarak gelişen yayılımcı özellikleri inceleniyor; terörist eylemlerde İslam dininin oynadığı rol anlatılıyor. Belgeselde Kuran’dan ve hadislerden örnekler verilerek, güncel olduğu kadar daha uzak geçmişteki tarihsel olaylara da bu gözle bir bakış açısı sunuluyor. Belgesel daha çok Robert Spencer, Serge Trifkovic, Bat Ye'or, Abdullah Al-Araby ve Walid Shoebat’ın yorumlarından oluşuyor.
Belgesel çok sayıda kanattan eleştiri ve övgü almış. İslami kesimden eleştiri alması da çok doğal, çünkü "barış dinini" Kur'an ayetleri, hadisler ve tarihi olayların ışığında sert bir şekilde eleştiriyor.
Benim kişisel fikrim de bu yönde. Yani İslam’ın bütün diğer dinler gibi vahşeti, savaşı ve anti-hümanizmi tetikleyen yegane araçlardan birisi olduğunu düşünüyorum. Ancak belgeselde beni rahatsız eden belki de tek şey, din adına yapılan savaşlarda sadece İslam’ın suçlanmasıydı. Sanki diğer dinler çok masummuş ve İslami terör örgütleri Batı tarafından beslenip gürbüzleştirilmiyormuş gibi. Kısaca üç büyük dinlerin üçünde de bu savaşlar, bu anlamsız tartışmalar, mantıksızlıklar ve vahşet eylemleri görülmüştür. İslam’ın bu kadar ön planda olmasının tek sebebi, Orta Çağ reform hareketiyle Batı’nın din tehlikesini, Orta Çağ’ını şu anda yaşadığını düşündüğüm İslamiyet’e göre kısmen de olsa önceden halletmiş olmasıdır, ki onca yıl geçmesine rağmen bilim dışı argümanlarıyla sesi çıkan ve sitede de sık sık eleştirdiğim "yaratılışçı cephe" varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla çok daha cahil kalmış olan (sebep yine İslam'ın kendine has yapısı ve sosyoekonomik eşitisizliği güdüleyen kapitalizm elbette) ve rasyonel düşünceye ulaşmak için çok daha uzun bir yol katetmesi gereken İslam devletlerinin bulunduğu nokta şaşırtıcı değildir.
Diğer yandan, belgeselde verilen referanslar ve dini metinlerden yapılan alıntılarda hiçbir veri hatası yok. Hadisler Ehl-i Sünnet tarafından en güvenilir hadis kitabı olarak kabul edilen Sahih-i Buhari’nin hadis kitabından alınmıştır. Yani kaynak ve veri anlamında belgesel gayet başarılı, bir tek bahsettiğim bu fazlasıyla tek taraflı tutum ve "işine gelmeyen kısmı görmek istememe" durumu söz konusu.
Bence belgeselin belki de en çarpıcı bölümü, YouTube kanalında 4. Bölüm olarak yayınlanan kısımdı. Burada cihad ve şehitlik kavramları ele alınıyor. Kendisinin de bir zamanlar Filistin Liberal Organizasyonu isimli İslami terör örgütünün üyesi olduğunu söyleyen Walid Shoebat, bombanın yapımından başlayarak bir mücahidin hangi duygusal ve fiziksel durumlardan geçtiğini, güvenlik güçlerinin mücahitlerin nasıl leyhinde “görev”lerini yaptıklarını ve nihayetinde “insan hayatı” kavramına bakışın ve vicdan denilen şeyin nasıl devreye girdiğini (veya girmediğini) anlatıyor. İşin ucunda, cennette en yüksek mertebelerden biri olan “şehitlik” olduğunda, insanların inançları uğruna nasıl yüzlerce cana kıydığını "acı ama gerçek" diye diye insanın gözüne sokan bir belgesel.
Belgeselden alıntı olan şu cümleyi paylaşmak istiyorum: "Barışçıl ve ılımlı Müslüman vardır, ama barışçıl ve ılımlı İslam yoktur."
Her inanç ve görüşten insanın izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir belgesel serisi bu. Belgeseli Türkçeye kazandıran Mavi Gözlüdev’e emekleri için teşekkür ediyorum.
Yayında olan bölümleri aşağıda verilmiştir: