Biz ateistler (ve elbette agnostikler) öncelikle kendimizi eleştirmeyi biliriz. Bizi tanımayanlar, yanlış tanıyanlar bunları bilsin isterim:
- Biz ateistler, dinlere ve onların tanrılarına, peygamberlerine, kitaplarına inanmayız. Korkularımıza yenilmeksizin merakımıza yenilerek, defalarca sorduğumuz çeşitli sorulara verdiğimiz çeşitli cevapların vardırdığı noktadır bu. Bu cevapların yarattığı “anlamsızlık” veya “sebepsizlik” gibi olası sonuçların hakikati değiştirmediğini biliriz. Bu sorgulamaları bir cezalandırılma korkusuyla veya ödül kaygısıyla değil, dürüstçe ve öz saygımızı yitirmeden yaparız. Cevap hoşumuza gitmeyecek de olsa, bunu reddetmek yerine kabullenir ve yolumuza devam ederiz. Varlığımızın evrende bir kum tanesi kadar önemsiz olduğu gerçeğini yadsıyarak değil, bunun farkında olarak hayatımızı yaşarız. Kendimizi sahte değer yargılarıyla veya masallarla kandırmak yerine, ne olursa olsun işin doğrusunu kavramaya çalışırız. Bir şeye inanmak İSTEMENİN onu GERÇEK yapmadığını biliriz. Bizi RAHATLATAN şeyin, inanılması gereken şey olmadığını biliriz. Bilimsel gerçeklerin ve onlar sayesinde evren ve dünyaya dair öğrendiklerimizin, zaten hiçbir masala, doğaüstü güce veya tılsıma ihtiyaç hissettirmeyecek kadar büyüleyici olduğunu biliriz.
Bu sebeple evet, biz ateistler “gerçekleri inkar eden, hayatta hiçbir amacı olmayan boş kafalı, yolunu şaşırmış ve kaybolmuş” insanlarız.
- Biz ateistler, “iyi” veya “ahlaklı” olmak için kutsal kitaplara veya kendileri hiç de “iyi” ve “ahlaklı” işler yapmamış olan kişilerin eylemlerine-sözlerine-nasihatlarına ihtiyaç duymayız. Herhangi bir canlıya işkence etmenin, bir insanı çeşitli şekillerde (hakkını gaspederek, tecavüz ederek, sevdiklerine acı çektirerek, psikolojik ve fiziksel işkence uygulayarak..vb) haksızca mutsuz etmenin yanlış ve ahlaksızca olduğunu, hiçbir tanrının ceza tehdidi veya ödüllendirmesi olmadan da kabul edebiliriz. Bizim içimizde bunca nefret zaten barınamaz. Ahlaklı olmak için dinlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü savaşın, cinayetin, tecavüzün, hırsızlığın, başkalarına acı çektirmenin, hak gasp etmenin ve en basit anlamda bir başka canlının hayatını olumsuz etkileyen herhangi bir eylemde bulunmanın ahlaken “kötü” olduğunu bilenlerin, ayrıca bir günah kırbacına ihtiyacı yoktur.
Bu anlamda evet, biz ateistler, “ahlaksızlığa meğilli, hiçbir değer yargısı olmayan ve kötüyle iyiyi ayırt etmekten aciz” insanlarız.
- Biz ateistler, dünyadaki en büyük katliamların ve haksızlıkların yapılmasında, maşa olarak dinlerin kullanıldığını biliriz. Pek çok iyi niyetli düşünürün, yazarın, filozofun, bilim insanının ve insan topluluklarının bu uğurda canlarından olduğunu; idam edildiğini, yakılarak öldürüldüğünü, işkence gördüğünü hatırlarız. Bunun arkasında yatan gerçek sebeplerin de gayet iyi farkında olduğumuz için insanoğlunun geleceği adına endişe duyar, birilerinin çıkarı veya inancı uğruna başka bir canlının (bunun insan veya hayvan olması fark etmez) canını almasına, ona işkence etmesine veya hakkını yemesine şiddetle tepki gösteririz. Gerçeküstü bir güce inanmanın, bu inancın yarattığı baskının ve sonucunda ortaya çıkan “inancı için her şeyi yapan” insan tipinin, ne kadar büyük bir tehlike olduğunu biliriz. Biz düşünceleri için insanların özgürlüklerine gaspetmeyiz, insanlara işkence edip onları öldürmeyiz, bunu düşünmeyiz bile. Çünkü önemli olan şeyin, yok etmek ve yakıp yıkmak değil, yapıcı ve akılcı davranmak olduğunu biliriz.
Bu anlamda evet, biz ateistler “toplum düzenini bozan, insanlar arasında husumet yaratmak isteyen tehlikeli ve uzak durulması gereken" kişileriz.
- Biz ateistler, özünde bütün canlıların evrim sürecinde oluştuğunun, dolayısıyla doğanın dev, organik, bütünsel bir yapı olduğunun farkında olduğumuz ve gezegenimizdeki her şeyin değerli ve birbirine bağımlı olduğunu bildiğimiz için, bunların değerinin bilinmesini isteriz. Bir insan ırkının diğerinden aslında farklı olmadığını, hepimizin evrimsel süreçte akraba sayıldığını ve din-dil-ırk-cinsiyet..vb kavramların, kendi yarattığımız şeyler olduklarını biliriz; bunların çöpe atılıp “insan” kavramının ortaya konmasını isteriz. Bu kavramlar yüzünden dünyada işlenen NEFRET suçları bizleri üzer, üzmekten öte kızdırır. Nefretin kaynağını biliriz, sebebini anlarız, ama varlığının devamını kabul edemeyiz.
İnsanlara bu yapay kavramlar yüzünden acı çektirilmesi ve onların göz göre göre birbirine düşman edilmesine duyduğumuz öfkeden dolayı da evet, biz ateistler “türlerin üstünlüğünü savunan, ‘en güçlü olan hayatta kalsın, gerisi yok olsa da olur, doğanın kanunu böyle işte ne yaparsın..’ diyen o meşhur bencil Darwinist kafa yapısının ürünüyüz.”
- Biz ateistler, en önemli olmak, tanrının biricik ve en sevdiği yaratımı olmak, öyle ki evrendeki her şeyin bizler için yaratıldığını düşünmek gibi megalomanca ve açıkça bir kişilik kompleksine işaret eden yanılgılara kapılıp bu istek üzerinden kendimize bir inanç sistemi yaratmayız. Dünyanın ve içerisindeki her şeyin, bizler için özel olarak “yaratılmadığını” ve “Tepe tepe kullan at, hepsini senin için yarattım nasılsa.” diyen bir tanrının var olmadığını bildiğimiz için, aslında hiç de bize ait ve bizim keyfimiz için yaratılmış olmayan bu çeşitli canlı ve cansız varlıklara saygı göstererek yaşarız.
Bu açıdan evet, biz ateistlerin “hiçbir şeye saygısı ve sevgisi yoktur.”
- Biz ateistler eleştirdiğimiz şeyin ne olduğunu tam olarak bilmek isteriz. Bir şeyi öğrenmeden, ne olduğunu bile anlamadan reddetmenin, bize yakışmayacağını ve o çok değer verdiğimiz akılcı düşünce şekline uymadığını biliriz. Beynimize özgünlüğü nedeniyle saygı duyarız ve gereğini yaparak onu hakkıyla kullanmaya çalışırız. Ki zaten kendimizi "dinden arındırmış kişiler" olarak tanımlayabilmemiz için de, o yolları çoktan arşınlamış olmamız gerekir. 'Gerekir' diyorum çünkü bazı genç veya yeni ateist olmuş arkadaşların, bunun farkında olmayabileceğine şahit oluyorum. Bunu yapmazsak, dogmaları sorgulamadan kabul eden kişileri eleştirmeye de hakkımızın olmadığını biliriz (bilmeyenler de lütfen bunu bilsin artık.) Dini inançlar hakkındaki bilgilerimizi geliştirmeye çalışır ve hep daha fazlasını öğrenmek-anlamak isteriz. Dolayısıyla, karşı taraftan gelen “hiç mi düşünmezsiniz?” gibi ithamlar, yersiz olmaktan öte komiktir. Çünkü o “hiç mi düşünmezsiniz” diye soran kişilerin, bizim onda birimiz kadar kendi dinlerine kafa yormadıklarını biliriz. Çoğu zaman insanların kendi inandıkları dinlerini onlardan daha iyi anlar, yanlış bildikleri kavramları düzeltmeye çalışırız.
Bu sebeple evet, biz ateistler, “ukala, bilgisiz ve düşünmeye-inanmaya korkan” insanlarız.
- Biz ateistler, insan aklını ve pozitif bilimleri her şeyin üzerinde tutarız. Bunlara da doğaüstü bir kutsallık katma gereği duymayız. Şüpheci yapımızdan dolayı bilimin sunduğu gerçekleri bile, sorgulamadan veya araştırmadan kabul etmeyiz. Ama yeri geldiğinde, bu el üstünde tuttuğumuz değerleri engellemeye çalışan, en başta din olmak üzere her türlü baskı aracının da karşısında durmayı biliriz. Bilimsel ve düşünsel gelişmeyi durdurmaya çalışanları; insanlığın gelişimi için çabalayan bilim insanlarının verdikleri onca emek ve kattıkları onca özveriyle ortaya koydukları gerçekleri, örtbas edip çarpıtmaya kalkan çıkarcı ve kör edici zihniyeti tehlikeli buluruz. Biliriz ki en önemli bilimsel buluşlar; bugün hayatımızı kolaylaştıran, sevdiklerimizin hayatını kurtaran, hastalıklara ve pandemilere çare üreten ve gelecekte de bunları yapmaya devam edecek olan; evreni algılama ve anlama şeklimizi her geçen gün değiştirerek ufkumuzu açan sayısız buluş ve keşif; sorgulamaktan korkmadan, karşısındaki yobaz zihniyete direnerek bunu başaran insanlar sayesinde olmuştur. Ve bilimin bütün nimetlerinden faydalanıp sonra da onları yok saymaya kalkan, ya da bilim aksini söylüyorken sırf kutsal kitabında yazılanlarla çelişiyor diye bariz gerçekleri reddetmekte direnen nankör insanlar bu nedenle bizi kızdırır.
Bu anlamda evet, biz ateistler, “geçmişimize, insanoğluna ve gezegenimize zerre kadar saygısı olmayan, dünyayı felakete sürüklemek isteyen, kadir kıymet bilmeyen, hasta ruhlu” insanlarız.
- Biz ateistler, bu dünyada ne yapabiliriz? diye düşünerek yaşarız. Öteki dünya kavramına inanmadığımız için, bizim için önemli olan BU DÜNYADA kendimizden ve yaptıklarımızdan memnuniyet duymaktır. Burada yaptığımız yanlış veya doğru bir şeyin, ahiretteki pazarlık indirimine tabi olmaksızın önemli olduğunu, bizi sevdiği veya gerekli cezayı çektiğimizi düşündüğü için affedecek olan bir tanrının o rahatlatıcı varlığına inanmanın, sadece bir “kendi kendini rahatlatma çabası” olduğunu biliriz. Dünyanın adil bir yer olmadığını görürüz. Adil olması için duyduğumuz duygusal arzu, bu gerçeği değiştirmez. Dünyadaki bunca yanlışı, felaketi, haksızlığı, acı çekenleri ve çektirenleri görüp de, “nasılsa öbür dünyada adalet sağlanacak” diyerek arkamıza yaslanıp olanı biteni kendimizden memnun bir şekilde izlemek yerine; bu kötülüklerin sona ermesi için eyleme geçilmesi gerektiğini biliriz. Doğduğu ülkenin ve toplumun şartlarına göre birbirinden çok farklı hayatlar yaşamak zorunda kalan insanların, diğer dünyada nasılsa adaleti bulacakları masalı bize huzur vermez; insanların boş yere acı çekiyor olmasından duyduğumuz rahatsızlığı ilahi adalet kavramına bağlayıp dünyaya pembe gözlüklerimizle bakamayız. Biliriz ki, bir şeyler değişecekse, bunu insanlık kendisi yapacaktır.
Bu anlamda biz ateistler “dünyevi kaygıları olan, boş işlerle uğraşan ve adalet istemeyen vahşi ve sapkın” insanlarız.
- Biz ateistler, elbettte her insanın kendi inancını seçme özgürlüğü olduğunu ama bunu yaparken kişinin eline verilen bilgilerin doğru olması gerektiğini savunuruz. 5 yaşındaki masum ve henüz soyut-somut ayrımını bile yapacak olgunluğa erişmemiş olan bir çocuğun, kabuslarına girecek masallarla korkutularak bir inancı benimsemeye zorlanmasını haksız ve gaddarca buluruz. Kişinin zaten, araştırma ve sorgulama kavramlarına yabancı olmadan, merak duygusu öldürülmeden yetiştirilmesi halinde, bu masallardaki ödüllere ve cezalara tabi olmadan da doğru yolu bulacağına inanırız. Buna inanız, çünkü bizler bu şekilde yetişebildik. Bir insana en zayıf anında, keza henüz bir yetişkin birey bile değilken, inançların zorla empoze edilmesinin, o yaşlarda sahip olduğu merak duygusunun elinden alınmasının ve ömrünün sonuna kadar korku ile yaşayacak olmasını umursamadan beyninin yıkanmasının, bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu biliriz.
Her insanın merak etme ve bu anlamda bir yaşama hevesi duymasına olan isteğimiz nedeniyle de evet, biz ateistler “dar bir bakış açısına sahip zalim” insanlarız.
- Biz ateistler, her insanın kendi yetişme tarzına uygun bir şekilde davrandığını, çoğu zaman bunun, kişinin elinde olmayan şartlardan dolayı böyle olduğunu biliriz ve inançlı kişilere anlayışlı davranmaya çalışırız. Çocuk yaşta beyne sokulan yanlışların ve toplumsal tabuların yıkılmasının çok zor, insanların bunu yaparken zorlanmasının da çok doğal olduğunu biliriz. Ama bizim bu hümanist ve anlayışlı bakış açımıza rağmen aynı kişiler, bize her türlü hakareti edebilir; bizi ve savunduğumuz değerleri, hatta ailemizi ve sevdiklerimizi aşağılayan cümleler kurabilir, bizi susturmak için çeşitli fiziksel ve psikolojik tehditler savurabilir, özgürlüğümüzü elimizden almaya kalkabilir, ve hatta bizi düşman belleyerek bu uğurda canımıza bile kıyabilir. Bugün tinerci, ahlaksız, satanist, kötü kalpli gibi uydurma etiketlerle yaftlanırız, yarın bir otel odasında yakılarak öldürülürüz, başka bir gün sokakta yürürken “tanrının dini bütün olan sevgili bir kulu” tarafından 'O'nun takdirini kazanmak' uğruna canice öldürülebiliriz. Bu tehlikeleri baştan bildiğimiz ve insanları uyarmak için bunları dillendirdiğimiz, en basitinden kendi düşüncemizi söylediğimiz için de her zaman suçlu ilan edilmeye alışkınız.
Görüldüğü gibi biz ateistler gerçekten “hoşgörüsüz, tehlikeli ve saldırgan” insanlarız.
- Son olarak, bütün bu “kötü” özelliklerimize ek olarak; biz ateistler, toplumda azınlık olmanın ne demek olduğunu iyi biliriz. Yaşadığımız toplum ve hatta bazılarımızın ailesi bile bu anlamda bize bu hissi yaşatmayı çok güzel başarır. Dolayısıyla “nicelik değil, nitelik önemlidir” yargısının doğruluğuna inanan; azınlık olmanın “haksız” olmakla aynı anlama gelmediğini bilecek kadar kafası çalışan; dünya tarihinde insanlığa faydası olan simaların hepsinin kendi doğrularından şaşmadan ve baskıcı zihniyetlere boyun eğmeksizin öz saygılarını yitirmeden yoluna devam eden kişiler olduklarını da biliriz. Her “inancın” doğaüstü olmak zorunda olmadığının, insanların çok daha önemli şeylere; mesela bu dünyaya ait “sevgi, özgürlük, merak, bilim, emek, umut vb” değerlere de inanabileceğinin bilincindeyiz. Bunların, diğer her türlü mistik değerin üzerinde olduğunun da...
Bu anlamda biz ateistler, aktif veya pasif, iyimser veya kötümser fark etmez; hepimiz düşünsel anlamda “zerre kadar devrimci değiliz.”
Son olarak, "umut" kavramı önemli burada; yazıdaki ironiyi anlamış olmanız (!) ve seslerimizin kesil(me)mesi umuduyla... Hal böyleyken, "ateistlerin vatanına, milletine faydasız insanlar" olduğunu düşünen/söyleyen zihniyetle aynı fikirde olanların, hala anlamamışlarsa yazıyı tekrar okumasını öneriyorum.
Yazan: felis agnosticus
Çok sevdiğim bir videoyu da aşağıda veriyorum:
Şunlar da ilginizi çekebilir:
-
Özgür Düşünce Hareketi olarak kaleme aldığımız, "
Neden ortaya çıkmalıyız? sorusuna yanıt veren bir
yazı
-
-
-
-