Evrenin, canlıların ve insanların var oluşunu Tanrı'nın ağzından anlatan, mizahi yönü ağır basan keyifli ve yer yer de düşündürücü bir okuma deneyimi sunan bir kitap: Tanrı'nın ağzından Evrenin hikayesi.
Franco Ferrucci'nin şefkatli, unutkan ve kendisini zaman zaman beceriksiz ve kusurlu gören Tanrısı, Evrenin muazzam boşluğunda yapayalnız olduğunu fark eder ve dünyayı yaratır. Kitabın ilginç yanı, yazarın evrim ilkelerine bağlı kalmaya çalışması. "Tanrı" kavramı başlangıçta bunu bozuyor gibi görünse de, kitaptaki Tanrı "uzak gezegenlerde uykuya daldığında" insanla maymunun ortak atası insana dönüşür. Ve buna herkesten çok kendisi şaşırır :)
Tanrı'nın yalnızlığı, tatminsizliği, yarattığı şey üzerinde hakimiyeti olmamasından kaynaklanan anlık bocalama anları, yarattığı şeyi yok etme gücünün olmaması, ama her şeyden öte yarattığı canlılara karşı beslediği sevgi gibi, dinlerde görmeye alışkın olmadığımız kavramlar var kitapta. Hayata, insanlığa ve bütün insanlık tarihine ilişkin eleştirel bir bakış açısı hakim. Sonunda "Keşke Tanrı var olsa ve böyle olsa" dedirten bir kitap.
Kitabın orijinal ismi The Life of God yani "Tanrı'nın Hayatı"; ama Türkçeye "Tanrı'nın Ağzından Evrenin Hikayesi" olarak çevrilmiş. Bu isim, dincilerin tepkisini çekmemek için seçilmiş olsa gerek. Kitaptan küçük bir alıntı:
"Sözün kısası, başlangıçta, aslanın ve kartalın şerefine canlı bir eğlence olarak yarattım maymunu. Hepimiz uykuya yattık ve uyandığımda son ürünümü daha serinkanlı bir bakışla değerlendirdim. Bir soytarı olarak bile maymunun birtakım kusurları olduğunu fark ettim ve yapılan şeyi ortadan kaldırma şansım olmadığından, birkaç değişiklik yaptım. Gözler mesela, yeterince hüzünlü değildi. Güldürücü etki yetersiz kalıyordu. Onları daha kederli kılmak için gördüklerini daha büyük bir bilinçle kavramalarını sağlamaktan daha iyi bir yol olabilir miydi? Bilinç ne kadar keskinleşirse, kedere yatkınlık o derece artacaktı. Korkutmanın ya da üzmenin yararı yoktu, hüznü değil sadece öfkeyi derinleştirirdi bu....Gözleri daha çok görmeliydi. Ne kadar çok görürseniz, sevinmek için o kadar az nedeniniz olur."
Tanrı'nın Ağzından Evren'in Hikayesi, 1986'da yazılmış bir kitaba göre oldukça ileri görüşlü bir bakış açısına sahip. Bilimi reddetmeyen, yaradılış hurafesine masalsı bir hoşluk katan, ama önümüze kusurlu bir Tanrı koyarak "Tanrı'yı sevme" kavramını olabilecek en sempatik yolla vermeye çalışan, hatta "Tanrı'yı sevmeye çalışan" bir yazarın fısıltılarını anlatan bir hikaye olmuş. Sonlara doğru Tanrı'nın kendi Tanrısal varoluşuna ilişkin sorduğu sorular, konuşanın bir insan değil de Tanrı olduğunu unutturuyor; bu da zaman zaman bir kopukluk hissi yaratıyor; ama yazarın vermek istediği duygunun tam olarak bu olduğunu düşünüyorum. "Tanrı kendisini bu kadar da unutmamalı, bize de okurken unutturmamalı" diye düşünürken, Tanrı kavramının insan tarafından yaratılmış olduğu gerçeğini hatırlayıveriyorsunuz. Ferrucci bütün yaradılış masalını, dinlerin peygamberlerini, Yunan filozoflarını, Hint dinlerini vs uzun uzadıya anlattığı halde heyecanla beklediğim, "Acaba İslamiyet'i nasıl anlatacak?" sorusuna cevap gelmemesi hevesimi kursağımda bıraktı. Yazar Müslümanların en ufak şeyden "rencide olduklarını" düşünerek böylesinin daha hayırlı olduğuna karar vermiş olmalı.
Umberto Eco'nun kitapla ilgili yorumu şöyle: "Evrenin Hikâyesi, binlerce yıllık dinsel ve felsefi düşünceyi bir araya toplayan, büyük ilgi ve övgü uyandırmış, oyuncul, harikulade ve karşı konulmaz bir kitap. Ne mutlu okura, çünkü Tanrı'nın uzun uykusuzluğunun öyküsü olan bu kitap ona uykuyu unutturacak... Olağanüstü."
Kitaptan kısa bir bölüm (Tanrı konuşuyor):
"Böylece, kendimi sınamak istermişçesine, bir dünyaya girer gibi Melville’in kitaplarından birinin içine girdim ve sanki evimmiş gibi o kitabın içinde yaşadım.
Oldukça sarsıcı bir deneyim oldu bu. Alışkanlık haline getirilmesini kimeye tavsiye etmem.Ben Tanrı olduğum için, delirmeden veya mahvolmadan böyle birşey yapabilirim. İnsanlar da kitapların içine girebilirler, orada sonsuza kadar kaybolma riskleri vardır. Sadece Tanrı ve gümüşbalıkları bir kitabın içine güvenle girebilir.
Bir yerden gitmek isteyen herkes, yanına ne alacağını kararlaştırmak için, bir döküme ihtiyaç duyar. Bilimi, bu yolculuk için yapılan bütün hazırlıkların bir toplamı olarak gördüm. İnsanlar, benim ne istediğimi benden önce anlamışlardı. Bana çıkış kapısını gösteriyorlardı.Beni kapı dışarı ediyorlardı!
Kendime neden gitmek istediğimi sordum ve cevabı buldum. Dünyamın kusurlu bir eser olduğunu, daha bir sürü çalışma gerektiren bir eskiz olduğunu çoktandır biliyordum. Söz konusu düzeltme çabasının, bu gezegende, bu varlıklarla gerçekleştirilemeyeceğini en sonunda kabullenmiştim. Yarattığım şey kötüye gidebiliyor, ama silinemiyor ve değiştirilemiyordu; ulaştığımız kargaşa artık ezici boyutlardaydı. Evrenimi iyileştirmek için insanoğlundan yararlanma çabalarımın sonuna gelmiştim. Ancak gitmeme yardım edebilirlerdi artık."