Yönetmen: Richard Schenkman (IMDB)
2007 yapımı filmin senaryosu Jerome Bixby'nin son eseridir ve hikayeyi 1998 yılında ölüm döşeğinde tamamlamıştır. (Bu yazı SPOILER içermektedir.)
Filmdeki karakterler:
John Oldman: tarih bilimci
Art: arkeolog
Dan: antropolog
Harry: biyolog
Edith: teolog ve inançlı bir Hristiyan
Will Gruber: psikiyatrist
Sandy: tarih bilimci
Linda: Art’ın öğrencisi
Başarılı bir tarih profesörü olan John Oldman, bir gün 10 yılını verdiği akademik kariyerinden aniden vazgeçerek üniversitedeki görevinden de, şehirden de ayrılmaya karar verir. Bütün eşyalarını toplamıştır ama son gecesini ona veda etmeye gelen, üniversitede her biri belli bir dalda uzman olan arkadaşlarıyla geçirmeye karar verir. Filmin daha başında, eşyaları arasında bulunan bir Van Gogh tablosu teoloji profesörü olan Edith’in ilgisini çeker.
John, filmin neredeyse tamamının geçtiği mekan olan küçük kulübede, arkadaşlarının ona neden böyle aniden şehirden ayrıldığına dair sorduğu sorulara karşılık sonunda şu cevabı verir: “Ben aslında 14 bin yıldır hayatta kalan bir Cro-Magnon insanıyım. Bugüne kadar 10 yıldan fazla hiçbir yerde kalamadım çünkü insanlar 10 yıl geçip de benim hiç yaşlanmadığımı görünce şüpheleniyordu.”
Ve film esas bundan sonra başlar. Filmin tamamı, arkadaşlarının konuya dair ortaya attığı bilimsel ve felsefi diyaloglardan meydana gelmiştir ve John’un öne sürdüğü argümanın doğruluğunu anlamaya, kanıtlamaya veya yalanlamaya yönelik farklı bilim insanlarının tepki ve fikirlerini içerir. Bütün bunlar olurken, daha doğrusu konuşulurken, bize de 87 dakika boyunca kendi sorularımızı sormak ve bu nefis tartışma konusunun tadını çıkarmak düşer.
Not: İlk keşfedilen H. sapiens fosili 1868 yılındaki Cro-Magnon1’dir ve 30 bin yıl önce yaşamıştır. Cro-Magnon kültürünün ve giyim, oymacılık ve heykeltraşlık gibi hünerlerin ortaya çıkışıyla alet setleri karmaşıklaşmaya başlamıştır. İnsanın evrimiyle illgili daha detaylı bilgi almak için tıklayın.
John’ın isteksizce ettiği bu itiraf sonrasında, ilk başta kimse konuyu ciddiye almaz, John'ın dalga geçtiğini sanarak sohbete devam ederler. Ama bir süre sonra herkes kendi dalına yönelik sorular sormaya ve John da hepsine tutarlı cevaplar vermeye başlayınca, diyaloglar renklenir. Arkeolog olan Dan, itiraftan önce sehpanın üzerinde bulduğu ve John’ın üst paleolitik döneme ait olduğunu söylediği bir taş alete odaklanır. Biyolog olan Harry, rejenerasyon ve dokuların ölümsüzlüğüyle ilgili sorular sorar. John hikayesine devam ederek 2 bin yıl boyunca bir Sümerli olarak yaşadığını, sonra Hamurabi’nin yönetimindeki Babil imparatoluğunun bir ferdi olduğunu, ondan sonra da Buda’nın öğrencisi olarak hayatını sürdürdüğünü anlatır. Kıtaların ayrılmasından, modern toplumların doğuşuna kadar kabaca bütün önemli tarihi olayları yaşamıştır John. Ve anlattıklarında hiçbir tutarsızlık veya hikayesinde en ufak bir açık yoktur.
Arkadaşları tarafından John’a yöneltilen çeşitli sorulardan birisi de herhangi bir dine inanıp inanmadığıdır. John burada tipik bir agnostik tavrı sergiler ve herhangi bir dinin tanrısına inanmadığını ama böylesi bir varlığın olasılığını da tam olarak inkar edecek kanıtı olmadığını söyler. Bugüne kadar bir Tanrı'nın varlığına inanma ihtiyacı duymadığını da ekler. Bu noktaya kadar yumuşak ve uyumlu bir karakter imajı çizen din profesörü Edith, John’ın kendisinin İsa olduğunu iddia etmesi üzerine sinir krizinin eşiğine gelir. Buda’dan eğitim aldığını söyleyen John, insanlara onun öğretisini anlatmak üzere Celile’ye göçmüş ama işler düşündüğü gibi gitmemiş ve insanlar ona ve anlattıklarına hiç hesapta olmayan ilahi kavramlar yakıştırmıştır. İsa, John'ın ta kendisidir bu durumda! Hristiyanlık da böyle doğmuştur John’ın anlattığına göre. Bu argüman Edith tarafından önce öfke, saldırganlık ve bir süre sonra da gözyaşlarıyla karşılanır. Bütün hayatını dini inancı üzerine kurmuş olan Edith için böylesi bir itiraf kabul edilemez bir şeydir ve tüm inançlı insanlarda gördüğümüz şekilde bu itiraf, ilk söylendiği andan itibaren Edith tarafından şiddetle reddedilir.
Bütün bunlar yaşanırken özellikle Art, John’ın bir akıl hastalığı olabileceğinden veya bir uyuşturucunun etkisi altında olduğundan şüphelenmeye başlar ve psikiyatrist olan Will Gruber'i telefonla arayarak John'ı gözlemlemesi ve gerekli tedbiri alması için onu da ortama davet eder.
Gruber’in gelişiyle, konu ölümsüzlük ve “ölmüyor olmanın adaletsizliğine” gelir ki bunun sebebi sonradan ortaya çıkar: Gruber eşini yeni kaybetmiştir ve ölümsüz olduğunu iddia eden bu adama karşı öfke duymaktadır. Bu öfke, Gruber’in John’ı, insanların yaşam enerjisini emerek hayatta kalan bir vampir olarak tanımlamasına ve onu silahla tehdit etmesine kadar gider. Senaryolardaki genel kural olan “bir silah varsa mutlaka o senaryo içinde ateşlenir” tezi de bu alışılmadık senaryoda çürür, çünkü Gruber doğrulttuğu silahı asla ateşlemez.
Bütün gece süren bu bilimsel tartışma şöleninin sonunda John, arkadaşlarının gerçeği çok da kaldıramadığını ve dünyalarının yıkıldığını görünce, söylediği her şeyin başından beri yalan olduğunu, kendisinin de herkes gibi normal bir insan olduğunu yalandan da olsa itiraf ederek veda gecesini sonlandırır.
Not: John’ın hayatı boyunca kullandığı pek çok isimden biri de filmdeki ismi olan John Oldman'dır. Bu isimde de bir ipucu verir aslında: Old-Man, Yaşlı veya Eski İnsan anlamına gelir)
Konuklar tek tek ayrılır, John'ın bütün anlattıklarının uydurmadan ibaret olduğunu öğrenmenin rahatlığı, özellikle Edith’in yüzünden okunmaktadır. Bütün hayatını ve inancını yeni baştan oluşturmak zorunda olmamak büyük bir rahatlama yaratır insanda şüphesiz. İnançları, yanlış olduklarını bilince bile terk etmenin ne kadar zor olduğunun altı bir kez daha çizilmiş olur filmde böylece. Başından beri John’a en çok inanan kişiler Dan ve ona aşık olan Sandy olmuştur bu arada.
En son Gruber ve Sandy kalır. Sandy ile John’ın konuşmasını duyan Gruber’i bekleyen sürprizin, filmi henüz izlememiş olanlar için de sürpriz olarak kalmasını istediğim için son diyaloglarla ilgili bir detay yazmıyorum. John’ın anlattıklarının gerçek mi yoksa uydurma mı olduğu konusunda da hükmü vermemizi sağlayan bu son sahnedir nitekim. Filmi izlemeniz gerekiyor onu öğrenmek için :)
Filmden bazı replikler:
- Edith’in öfke patlamasına cevaben Harry: Edith, ben Tevrat okuyarak büyüdüm, eşim de Kuran okuyarak. Büyük oğlum ateist, en küçük oğlum bir scientolog, kızım da Hinduizm okuyor. Sanırım evimin salonunda bir din savaşı çıkması için yeterince sebep var, ama ailemizde herkes birbirine karşı hoşgörülü olabiliyor.
- Dan: Ben eve gidip biraz aklı selim kazanmak için Star Trek izleyeceğim.
- John, İsa olduğu zamanlarda, Buda’dan öğrendiklerini insanlara aktarmaya çalışırken, onların bunu nasıl yanlış yorumladıklarını anlatır ve der ki: Ben de bunu öğretmeye çalıştım. Ama bir yılan bir kadına zorla bir elma yedirdi ve mahvolduk.
- Edith: Tanrı her yerdedir. Ama biz onu göremiyoruz.
Harry: Pff...Benim de elimden gelenin en iyisi bu olsaydı ben de saklanırdım tabi.
- Gruber: Madem ölümsüzsün John, şimdi seni vurursam hayatta kalır mısın?
John: Ölümsüz olduğumu söylemedim, sadece yaşlıyım. Ölebilirim belki. O zaman da hayatının sonuna kadar “acaba vurduğum neydi?” diye merak edersin.
- John (Herkes şaşkınlık dolu bakışlarla onu dinlemektedir): Cristopher Columbus ile seyahat etme şansım vardı ama pek maceracı bir tip değildim. Dünyanın yuvarlak olduğundan neredeyse emindim ama yine de bir yerlerde ucundan düşerim diye de korkuyordum.
Art: Etrafına bir bak John, biz az önce o uçtan düştük bile!
- Dan: "John anlattıklarını hiçbir şekilde kanıtlayamaz. Nasıl biz de aynı şekilde kesin olarak yalanlayamazsak. Ne kadar açık fikirli ve eğitimli olursak olalım, anlattıklarını kesin olarak yalanlamamız mümkün değil! Dostum ya gerçekten bir mağara adamı, ya deli, ya da bir yalancı. O halde madem böyle düşünüyoruz, konuşmaya devam edelim."
- Art: Bu anlattıkların aklı selime karşı işlenmiş bir suçtur.
John: Rölativite ve Kuantum Fiziği de öyledir ama ..Doğa bu şekilde işler.
- John: Her 50 yılda bir Yeni Gine’ye gider, beni Tanrı ilan etmiş olan bir kabilenin insanlarıyla birlikte vakit geçiririm. Heykelimi bile diktiler.
- Gruber: Ne zaman İsa olduğuna inanmaya başladın?
John: Sen ne zaman psikiyatrist olduğuna inanmaya başladın?
Son olarak, çok düşük bütçeyle çekilen bu film bence mükemmele yakın oyunculuğu ve sürükleyici argümanlarıyla tam bir başyapıt: Tekrar tekrar izlenesi, her seferinde yeni fikirlere gebe, entelektüel bir şölen. Sorgulamaktan ve olasılıkları düşünmekten çekinmeyen insanların “en kaliteli içeriğe sahip filmler” listesinde yer almayı fazlasıyla hak ediyor. Ayrıca birçok insana varoluşunu ve eğer varsa dini inancını sorgulatacak kadar da önemli bir yapıt. Uzun lafın kısası, kitap okur gibi izlenmesi gereken bir film Man From Earth.