Agora

Yönetmen: Alejandro Amenábar (2009)

IMDB

   Agora, MÖ 370- 415 yılları arasında Mısır'da yaşamış Yunan kadın filozof Hypatia‘nın yaşam öyküsü ekseninde, o dönemde var olan dinsel çatışmaları anlatıyor. Roma İmparatorluğu'nda paganizm etkinliğini kaybetmekte, Hristiyanlık hızlı bir yükseliş yaşamaktadır. Bu dinsel çatışmanın temelinde aslında Roma'da yüzyıllarca süren kölelik sistemine karşı olan tepkinin de önemli rolü var. Bu çatışmanın ne yazık ki bizi ve sonraki tüm nesilleri etkileyen tarafı ise, dönemin en büyük kütüphanesi olan İskenderiye kütüphanesinin hristiyanların eline geçerek yağmalanmasıdır. Öyle ki insanoğlunun bilimsel gelişiminde dinin ne kadar tahrip edici bir etkisi olduğunu göstermesi açısından gerçekten özel bir dönem, akıcı ve büyük ölçüde tarafsız şekilde anlatılmış. (Buradan sonrası spoiler içermektedir.)

   Hypatia, İskenderiye’deki Neoplatonik okulun başıydı ve burada felsefe ve astronomi eğitimi veriyordu. Atina'da eğitim görmüş olan Hypatia, matematikçi Theon Alexandricus'un kızıydı. Alman matematikçi ve astronom Johannes Kepler'in Gezegensel Hareket Yasaları'nı ondan yüzyıllarca önce anlayan ve açıklamaya çalışan kişi olmuş; fakat geri kafalı insan yığınlarının dinsel saplantıları yüzünden, çalışmalarını insanoğluna sunmasına fırsat verilmeden cadı ilan edilerek öldürülmüştü. 

   Hypatia'nın hazin öyküsüne bakınca bugün bile dünyanın büyük bir bölümünde aynı yobazlığın devam ettiğini görmek, insanlığın geleceği adına duyduğum kaygıları daha da arttırdı. Bilim ile hurafelerin savaşını konu alan bir drama filmi bu, bu eksende izlenirse de seyircisine katacağı çok şey olduğuna inanıyorum. Özellikle kadına (bir sahnede Hypatia çevresinde toplanmış, kendisini dikkatle dinleyen erkek öğrencilerine astronomi ve matematik anlatmaktadır) ve bilime verilen değerin, Hristiyanlığın gelmesiyle nasıl tersine döndüğünü görüyoruz. Ancak bir diğer ilginç nokta da, bu erkek öğrencilerinden en şevkli olan üçünün (Davus, Synesius ve Orestes) Hypatia'ya şehvet duyma hatasına düşmesi; yine kadının cinsiyetçiliğe maruz kaldığına şahit oluyoruz burada da. Tabi filmdeki en acıklı sahne, İskenderiye Kütüphanesi'nin içindeki bilgi hazinesi kitaplarla birlikte yakılması ve sonrasında Hypatia'nın öldürülmesi. Bu konuda Christopher Hitchens'a katılıyorum: O korkunç gün, insanlık tarihindeki en önemli düşünsel gerilemelerden biri yaşanmıştır. İskenderiye Kütüphanesi ve içindekiler yanıp küle dönmüş olmasa kimbilir neler farklı olurdu... Düşünsenize, ne bilgiler gitmiştir; o zamanlar internet ve hatta matbaa bile yok. Ne varsa o kütüphanenin çatısı altında korunuyor; tek nüsha olarak. O zaman için dünyanın en büyük ve zengin kütüphanelerinden biri olan İskenderiye Kütüphanesi ayakta kalsaydı ne bilgiler hayatta kalır, ne buluşlar çok daha erken yapılır, ne hurafeler yeryüzünden silinirdi. Dinciler her zamanki gibi işini biliyormuş, tam on ikiden vurmuşlar hedefi malesef. 

   Sinematografik olarak da doyurucu bir film bu. Amenabar'ın bugüne kadar izleyip de beğenmediğim filmi olmadı zaten. Rachel Weisz da başarılı bir oyunculuk çıkarıyor. Elimizde Hypati'ya ait olduğundan emin olduğumuz, günümüze kadar korunmuş az sayıda çalışma vardır. Ancak yazılı eserlerinden ziyade sözel olarak öğrencilerine aktarmış olduğu fikirler, günümüze kadar süregelmiştir; fikirleri yakamıyorlar haliyle.

—Darth Vader & felis agnosticus

 

Şunlar da ilginizi çekebilir:

Yorumlar (1) -

Yorum ekle